Kısırlık tedavisi, ilerleyen teknolojiyle birlikte şaşırtıcı talepleri ve tartışmaları da beraberinde getirdi. Vefat eden eşinin ya da oğlunun spermiyle soyunu devam ettirmek isteyen kadınların sayısı gün geçtikçe artıyor.
Yaklaşık 20 yıl kadar önce Amerika’da yaşayan bir avukat spermlerini dondurmuş, ardından da intihar etmiş ve spermleriyle sevgilisinin dünyaya bir çocuk getirmesini vasiyet etmişti. O yıllarda çok yadırganan bu tuhaf istek günümüzde birçok kadın, hatta ebeveyn tarafından uygulanmaya çalışılıyor.
Kısırlık tedavisi, tüp bebek, taşıyıcı annelik, yumurta dondurma ve sperm bankası derken, gelişen tedavi yöntemleri bunun gibi yeni ve ilginç istekleri de beraberinde getirdi. Ne var ki uygulandığı birçok ülkede hem psikolojik, hem yasal, hem de etik açıdan büyük tartışmalara neden oluyor. İnsanın yegâne amacının üremek ve soyunu devam ettirmek olduğunu düşünürsek, teknolojinin nimetlerinden yararlanarak ölen eşinden ya da oğlundan torun sahibi olmak isteyenleri anlamamız mümkün.
Mezardan gelen hayat
1999 yılında Amerika’da babası o doğmadan çok önce hayata gözlerini kapamış olan ilk çocuk dünyaya geldi. Eşinin ölümünün hemen ardından karısı, cesetten sperm alınmasını istedi ve dondurttuğu spermleri dört yıl sonra kullanarak ölen eşinden hamile kaldı. Bugüne kadar Amerika’da bu yöntemle çocuk sahibi olmayı isteyen kadınların sayısı 1000’i aştı. İlk kez Amerika’da ortaya atılan bu talep artık günümüzde dünyanın birçok ülkesinde uygulanmaya çalışılıyor. Ancak başarmak sanıldığı kadar kolay değil! İşlem normal bir kısırlık tedavisi gibi kolayca uygulanabilmesine karşın yasal izin olmadan harekete geçmek çoğu zaman yasalara aykırı. Ölen kişinin çocuk sahibi olmak istediğine dair yazılı izni ya da vasiyeti varsa, kanuni süreç biraz daha hızlı ilerliyor. Ancak ölen kişinin izni olmadan spermlerinin alınması ve onun isteği dışında dünyaya bir çocuk getirilmesi bu konuya dair en çok tartışılan noktalardan biri.
Ölüm sonrası çocuk sahibi olmakla ilgili kanunlar üzerine birçok ülkede henüz yeni çalışılmaya başlandı. Ancak konu ölüm ve çocuk olunca işin içine birbirinden farklı ve bağımsız birçok değişken de giriyor. Bu da spermin dondurulması ve sonrasında kullanılabilmesine dair yasal izni çıkarmak için başvurulan mahkeme sürecinin yıllara yayılmasına neden oluyor.
Aslında ani ölümler dışında ölümcül bir hastalığa yakalanmış insanlar ve her gün ölümle burun buruna gelen askerler için bu pek de alışılmamış bir durum değil. Bu şartlar altında yaşayan birçok erkek soyunu devam ettirme isteğiyle spermlerini dondurtuyor ve muhtemel bir ölüm karşısında eşlerinin onları kullanıp, adını yaşatacak bir çocuk sahibi olmasını vasiyet ediyorlar. Ölümcül bir hastalığı olan, bir kaza sonucu bitkisel hayata giren ya da ölen kişinin spermini kullanarak, çocuk sahibi olmak ve bu sayede soyun devamını sağlamak ne kadar doğru tartışılır. Hele bir de spermi alınan kişinin bu işlemin yapılması için yaşarken oluşturduğu herhangi bir yazılı onayı yoksa. Bu konuyla ilgili tartışmaların ilki de işte bu noktada başlıyor.
Kanunlar ne diyor?
Öncelikli olarak birçok ülkede spermin kullanılmasına dair izin çıktıktan sonra hemen kullanılmamasına dair bir kanun var. Özellikle beklenmedik ölümler ölen kişinin yakın çevresinde bir travma yarattığı için spermi kullanmak isteyen kişinin sağlıklı düşünemeyeceğini savunuyorlar. Araya biraz zaman konulmasını, dolayısıyla da kararlarından iyice emin olmalarını istiyorlar. Kaliforniya’da uygulanan yasalara göre ölümden sonraki sperm kullanımının ölümün gerçekleştiği tarihten itibaren iki yıl içinde kullanılması, aynı zamanda da donörün bunun yapılması için yazılı izninin olması gerekiyor. İsrail’de bu istek doğal karşılanıyor. 2003 yılında ölüm sonrası üreme ile ilgili çıkan yasaya göre erkek istemediğine dair bir beyanda bulunmadığı sürece kadınlar vefat eden eşlerinin ya da sevgililerinin spermini kullanma hakkına sahipler. Çünkü İsrail’de bir erkeğin ölümünün ardından kendi geninden bir çocuğu olmasını isteyeceğini farz ediyorlar. Ancak ebeveynlerin çocuklarının hem onlar hayattayken hem de öldükten sonra legal olarak spermi üzerinde hak iddia etmesine kanuni açıdan izin verilmiyor. Rusya’da ise anneyle çocuk arasında minimum 16 yaş olması gerekirken, 60 yaşındaki bir kadının ölen oğlundan gönüllü bir anne bularak torun sahibi olmayı istemesi de tartışılıyor. Çünkü oğlundan sahip olacağı çocuğun annesi olarak görünmek ve ölen oğlunun da o çocuğun babası olarak kabul edilmesini istiyor. Bu konunun bu kadar tartışmaya açık olmasının altında da tıpkı Rusya’da yaşanan olaydaki gibi her toplumun farklı ahlak anlayışı yatıyor.
Ebeveynler de sperm peşinde
Ölen eşinden ya da sevgilisinden çocuk sahibi olmak isteyen kadınların yanı sıra özellikle son iki yıldır ölen oğullarının çocuğunu gönüllü anne bularak dünyaya getirmek isteyen ebeveynler de çoğaldı. 2009 yılında Dallas’ta bir kavga sırasında yere düşüp başını vuran ve ölen 21 yaşındaki Nicolas Colton Evans’ın annesi oğlunun spermini gönüllü bir annede kullanarak çocuk sahibi olmayı istedi. Sosyologlar bu tür durumlardaki çocuklar için ‘yedek çocuk’ tanımını kullanıyorlar. Çünkü bir torun sahibi olmaktan öte o kişi aslında yeni bir çocuk sahibi olmuş oluyor.
Geçtiğimiz aylarda İsrail’deki bir anneyle baba geçen yıl yaralanan ve iki hafta komada kaldıktan sonra ölen oğullarının spermini kullanıp bir torun sahibi olabilmek için mahkemeye başvurdu. 27 yaşındaki Ohad Ben- Yaakov hiç evlenmemişti ve bir ilişkisi de yoktu. Ancak annesi Dudi ve babası Mali Ben-Yaakov, yaklaşık beş ay önce bir iş kazası sonucu ölen oğullarının spermlerinin alınıp dondurulması ve sonra tüp bebek yöntemiyle bir torun sahibi olmak istediklerine dair mahkemeye başvurdular. Oğullarının organlarını hayatını kaybettiği an bağışlayan çift, ‘Oğlumuzun organlarını bağışlayarak başka insanlara can verebiliyorsak, spermini alıp dünyaya bir çocuk da getirebiliriz’ düşüncesini savunuyorlar. Aynı zamanda oğullarının da bunu istediğini ve onun bu son isteğini yerine getirmek için savaş verdiklerini söylüyorlar. Ancak hayatını kaybeden Ohad Ben- Yaakov, geride çocuk sahibi olmak istediğine dair yazılı bir belge bırakmadı. Anne ve babasına göreyse, oğullarının son dileği ailenin soyunu devam ettirebilmekti. Ben-Yaakov çifti açtıkları davayı kazanırsa, öncelikli olarak onların torununu dünyaya getirecek gönüllü bir anne bulmaları gerekiyor.
Benzer bir durum 2002 yılında yine İsrail’de yaşandı. Beş yıllık sürecin ardından dava ailenin lehine sonuçlandı. Mahkeme aynı zamanda doğacak olan çocuğu ölü adamın yasal varisi ilan etti. Ancak Ben-Yaakov davası bu olaydan biraz daha farklı. Çünkü ortada bir anne adayı olmadan açılan ilk dava olma özelliğine sahip. Eğer davayı kazanırlarsa, bekâr ve evlenmek istemeyen, ancak çocuk sahibi olmak isteyen bir kadın bulmaları gerekiyor. Madalyonun diğer yüzü de aslında bu noktada ortaya çıkıyor. Çünkü evlenmek istemeyip çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar sperm bankası yerine en azından soyunu, kökenini bildikleri bir erkeğin çocuğunu doğurmayı daha çok tercih etmeye başladılar. Böylece evlenmemiş olmalarına karşın çocuklarının bir ailesi olmuş oluyor.
Babam bir ölü!
Uzun yıllar mahkeme kapılarında verilen mücadelelerin ardından işlemin uygulanması için yasal izni alan eş ya da ebeveyn, eşine ya da oğluna tekrar hayat verebilecekleri için mutluluktan havalara uçarken, dünyaya gelecek olan çocuğun psikolojisini de düşünmeleri gerekiyor. Çünkü çocuk bilinçlenmeye başladığı andan itibaren babasının o doğmadan çok önce öldüğünü ve kendi varoluşundan onun asla haberi olmayacağını fark ediyor. Çocuk kökeniyle ilgili ayrıntıları öğrendikçe, hem ahlaki hem de ruhsal açıdan çıkmaza girebiliyor. Bu nedenle çocuğa durum anlatılırken, mümkün olduğunca anlaşılır bir dil kullanmak ve gerçeğin üstünü kapamadan direkt anlatmak uzmanlara göre büyük önem taşıyor. Mutlaka vurgulanması gereken nokta ise babasının ‘yok’ olmadığı. Çünkü ‘yokluk’ çocukta boşluk ve bilinmezlik duygusu yaratıyor. Hâlbuki babası bir zamanlar ‘var’ olmuştu ve kim olduğu biliniyordu. Yalnızca şu anda hayatta değil! Doğum öncesi dönemde neler yaşandığı, böyle bir kararın nasıl verildiği gibi konuları çocuğun yaşına uygun olacak bir üslupla anlatmak bu yüzden önem taşıyor. Uzmanlara göre okul öncesi dönemde bunun yapılması daha uygun, çünkü okula başladığında diğer çocukların sorularına cevap verebilmesi için önceden buna hazırlıklı olması çok önemli. Uzman Klinik Psikolog Cemre Soysal; “Anne, durumu anlatırken çocuğun büyük bir sevginin ürünü olduğu üzerinde durmalı ve onun doğmasını ne kadar çok istediğini vurgulaması gerekir. Ayrıca anne, diğer arkadaşlarına kıyasla farklı olduğunu ama farklı olmanın illa ki kötü durumda olmak anlamına gelmediğini de vurgulaması gerek” diyor.
Yöntem nasıl uygulanıyor?
Marie Claire'ın haberine göre; ölüden sperm alınması elektro ejakülasyon adı verilen bir yöntemle yapılıyor. Bu aslında boşalma sorunu olan ya da felçli hastalarda uygulanan bir yöntem. Rektumdan uygulanan elektrik akımıyla istemsiz boşalma gerçekleşiyor. Omurilik yaralılarının tedavisinde ve üremesinde kullanılması için uygulanan elektro ejakülasyon yöntemi ilk kez 1948 yılında denendi. Başarılı olarak uygulanması ve gebeliğin sağlanması ise 1975’te gerçekleşti. Ölen kişiden alınacak sperm ile çocuk sahibi olunabilmesi için ölümün gerçekleşmesinden itibaren 36 saat içerisinde ejakülasyonun yapılmış ve spermin alınmış olması gerekiyor. Spermin alınmasıyla ilgili dava sonuçlanana kadar ölü beden -39 derecede korunuyor.