mersin escort


Geri git   Forum Ortam > Pembe Cafe > Mustafa Kemal Atatürk

Cevapla
LinkBack Seçenekler Stil
Okunmamış 05.Eylül.2015, 23:35   #1
Senior Member
 
buse - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: 10.Kasım.2014
Mesajlar: 23,045
Standart Atatürk'ün Sivil Hayatı



1920; Sivil Hayattaki İlk Günler ve Toparlanma Günleri

Erzurum ve Sivas Kongreleri


23 Temmuz 1919; Erzurum Kongresi

İstanbul merkezli Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye yani Doğu İllerinin Haklarını Koruma adı ile kurulmuş olan bir cemiyetin Erzurum şubesinin o günlerde daha evvelce alınan bir karar gereğince doğu illerini kapsayan bir kongrenin hazırlıkları içinde idi. Bir diğer hakim konu ise Amerika Birleşik Devletleri mandası olmak fikri. Mustafa Kemal (Atatürk)'in Heyet-i Faale reisi olarak bu kongreye iştiraki mümkündü; fakat o, bu kongreye özellikle Erzurum'dan üye olarak iştirak etmek istiyordu. Ne çare ki Erzurum üyeleri evvelce seçilmişti; ama buna da bir çözüm bulundu. Öncelikle Mustafa Kemal (Atatürk)'in kendisi Askerlik görevini bırakarak sivil bir hüvviyet kazanacak sonrada Erzurum'un iki değerli evladı, Kazım Yurdalan ve Cevat Dursunoğlu Erzurum üyeliğinden istifa etmek suretiyle yerlerini Mustafa Kemal (Atatürk) ve Rauf Bey'e bırakacaklardı. Ve böylede oldu. Bu suretle Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa'nın kongreye girişi meşruluk kazandı.
Mustafa Kemal, Erzurum'da hükümet konağı önünde Vali Zühtü Bey, memurlar ve subaylar ile birlikte (Ağustos 1919).

Erzurum Kongresi, 23 Temmuz 1919'da tek katlı bir ilkokul salonunda; Trabzon'un kapsadığı Doğu Karadeniz il ve ilçelerinden 17, Erzurum un kapsadığı il ve ilçelerden 25, Sivas'ın kapsadığı il ve ilçelerden 14, Bitlis'ten 4 ve Van'dan 2 delegenin iştiraki ile toplam 62 delege ile toplanmıştı. Kongreyi geçici başkan olarak Erzurum delegelerinden Hoca Raif Efendi açmış, delegelerin isim okunarak yoklaması yapıldıktan sonra başkanlık seçimine geçilmişti. Yapılan oylamada 62 delegenin 48'inin oyu ile Mustafa Kemal (Atatürk), başkan seçilmiştir. Erzurum Kongresi güç şartlar altında toplanıyordu. Çünkü Kongre üyelerinin vilayetlerce gerek seçiminde, gerekse seçilenlerin Kongre'ye gönderilmesinde büyük güçlükler çıkarılıyordu. Mülki amirlerin büyük kısmı, İstanbul Hükûmeti'nin baskısı ile delegeleri korkutuyorlar, yola çıkmalarını engelliyorlar, hatta bazı vilayetler kesin olarak delege göndermemekte direniyorlardı. Elazığ, Diyarbakır ve Mardin illerinden seçilen üyeler valilik baskısı sebebiyle yola çıkmaktan alıkonulmuşlar, dolayısıyla Kongre'ye iştirak edememişlerdi. Bu sebeple Kongre'nin toplanabilmesi için Müdafa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Erzurum şubesinin gayretleri yanında Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa tarafından da ciddi teşebbüslerde bulunmak icap etti. Vilayetlerin herbirine açık telgraflar gönderilmekle beraber, bir taraftan da şifre telgraflarla valilere, komutanlara gerektiği şekilde tebligatta bulunuldu. Nihayet yeteri kadar temsilci getirtilip Kongre'yi toplamaya muvaffak olundu. Kongre'nin çalışmaları 14 gün sürecek ve 1919 yılı 7 Ağustos günü çalışmalar son bulacaktır. Milli Mücadele'ye bayrak olan bir kongrenin Erzurum'da toplanışı bir tesadüfün eseri değildi; Mondros Mütarekesi'nden sonra müdafaa şuurunun en keskin bir şekilde meydana çıktığı bölgelerden biri Erzurum idi. Zira Mütareke hükümlerine göre asırlarca şehit kanıyla sulanmış Erzurum topraklarını da içine almak üzere bir Ermenistan kurulması isteniyordu. Bu durum, bölgedeki milli birlik ve mukavemet şuurunu daha da bileyledi. Keza Kongre'ye Doğu Karadeniz il ve kasabalarını temsil etmek üzere 17 delege ile iştirak eden Trabzon'da da Pontus tehlikesi vardı. Bölge Rumları, Mondros Mütarekesi'nden faydalanarak Doğu Karadenız şehirlerini kapsayacak bir Pontus Rum Devleti kurma hayali içindeydiler. Bu bakımdan Doğu Anadolu şehirleri ile tehlike müşterekti.
Erzurum Kongre Binası

Erzurum Kongresi'nin toplanışı ve çalışmalarına başlamasıyla İstanbul da Saray ve Hükûmet tarafından, Anadolu'da yükselen bu kurtuluş sesini boğmak için yoğun bir faaliyet başladı. Ajanslarla Mustafa Kemal (Atatürk)'in devlete başkaldıran bir asi olduğu, Erzurum Kongresi'nin kanunsuz toplandığı ilan edildi. Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa'yı tutuklamak için her türlü tedbire başvuruldu. İstanbul Hükûmeti, Erzurum Kongresi'nin dağılmasını, Kongre ye katılanların yakalanarak İstanbul Divan-ı Harbine sevklerini emretti ise de millet fertlerini saran o zamanki milli hava içinde hiçbir makam bu emri yerine getirmeye teşebbüs edemedi. İşte bu derece güç şartlar içinde gerçek bir vatan aşkıyla her türlü tehlikeyi göze alarak toplanan Erzurum Kongresi Türk tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu. Türk Kurtuluş Savaşı' nın ilk temelleri bu Kongre'de atılmış, alınan tarihi kararlar Milli Mücadele'nin temel kurallarını oluşturmuştu.
Kısaca alınan kararlar şu şekilde özetlenebilir :
  • Uusal sınırlar içinde vatan bir bütündür. Onun çeşitli kısımları birbinden ayrılamaz.
  • Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Devleti'nin dağılması halinde ulus birlikte müdafaa ve mukavemet edecektir.
  • Vatanın ve bağımsızlığın muhafaza ve teminine İstanbul'daki Hükümet muktedir olamadığı takdirde maksadın temini için geçici bir hükümet oluşturulacaktır. Bu hükümet ulusal kongrece seçilecektir. Kongre toplanmış değil ise bu seçimi Heyet-i Temsiliye yapacaktır.
  • Kuvay-ı Milliye'yi etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır.
  • Hristiyan unsurlara siyasi egemenliğimizi ve sosyal dengemizi bozucu ayrıcalıklarlar verilemez.
  • Manda ve himaye kabul olunamaz.
  • Ulusal meclisin derhal toplanması ve hükümet çalışmalarının meclisin denetimine konulması için çalışılacaktır.
Erzurum Kongresi, memleketin bütününü ilgilendiren bu tarihi kararlarıyla bölgesel bir kongre olmaktan çıkmış, kendisinden sonra gelişecek tüm olayları büyük ölçüde etkilemişti. Zira Sivas Kongresi kararları, Erzurum Kongresi kararlarına dayandı. Misak-ı Milli'nin esasında Erzurum Kongresi kararları yer aldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin toplanış ve açılış gerekçesi Erzurum Kongresi kararlarına oturtuldu. Mudanya ve Lozan antlaşmalarının bağımsızlığı savunan ruhu; ilhamını Erzurum Kongresi kararlarından aldı. Cumhuriyet rejiminin ruhu, irade-i milliyeyi hakim kılmak esasında toplandı. Ve nihayet "Milletimiz insani ve asri gayeleri tebcil eder" cümlesiyle Atatürk inkılaplarının ilk kıvılcımları Erzurum Kongresi'nde parıldadı.

Sivas Kongresi

Mustafa Kemal, Sivas'ta düzenlenecek kongre için bulunduğu sıralarda (1919).

Erzurum Kongresi, 7 Ağustos 1919 günü kendisi adına bütün yetkileri kullanacak, 9 kişilik bir Heyet-i Temsiliye seçerek çalışmalarına son verecektir. Şimdi Heyet-i Temsiliye'yi ve onun başkanını büyük bir görev bekliyordu. Erzurum Kongresi'nde parlayan kıvılcımı söndürmemek, Sivas'ta onu meş'ale haline getirerek milli kurtuluşa daha emin adımlarla yürümek gerekiyordu. Bu sebepledir ki Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa, doğu illerinin mukadderatı için toplanan Erzurum Kongresi'ni gayesini daha da genişleterek bu amaca yöneltmek istedi. Bu sebepledir ki Erzurum Kongresi'ni Sivas Kongresi'ne bağlayarak Milli Mücadele'ye memleket yüzeyinde genişlik kazandırdı.
Mustafa Kemal, Sivas Kongresi üyeleriyle birlikte. Oturanlar sağdan sola; Mazhar Müfit Kansu, Hüsrev Sami Kızıldoğan, Ahmet Rüstem, Bekir Sami Kunduh, Kadı Hasbi, Mustafa Kemal, Şeyh Hacı Fevzi, Rauf Orbay, Ömer Mümtaz, arka sıralarda; Hami Danişmend, Recep Zühtü, Hüsrev Gerede, Ruşen Eşref ünaydın, Nizamettin Bey, Mazlum Bey, Küçük Ethem Bey ve yaver Muzaffer Kılıç

Sivas Kongresi günlerinde de memleketin içinde bulunduğu ağır mütareke şartları bütün acılığı ile devam ediyordu. Mondros Mütarekesi'nin milletimiz aleyhirıe haksız ve insafsız bir şekilde uygulanması, İzmir'e çıkmış olan Yunanlıların İtilaf devletlerinden aldığı cüretle Anadolu'nun içine doğru ilerlemesi, çeşitli şehirlerimizin işgali Sivas Kongresi günlerinde de birbirini izledi. İşte böyle bir hava içinde Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa, bir kısım Heyet-i Temsiliye üyeleriyle beraber Sivas Kongresi'ne iştirak etmek üzere 2 Eylül 1919'da Erzurum'dan Sivas'a geldi. Sivas, Milli Mücadele liderini emsalsiz sevgi gösterileri ve coşkıın bir sevinçle karşıladı.
Sivas Kongresi, 4 Eylül 1919 günü o zamanlar "Mekteb-i Sultani" olarak kullanılan bir binanın salonunda, 38 delegenin iştiraki ile toplandı. Kongre 8 gün devam etti ve 11 Eylül 1919'da Heyet-i Temsiliye seçimini takiben bir beyanname yayımlayarak çalışmalarına son verdi. İlk oturumda yapılan oylamada Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa. başkan seçildi.
Kısaca alınan kararlar şu şekilde özetlenebilir :
  • Milli sınırlar içinde bulunan vatan parçaları bir bütündür; birbirinden ayrılamaz.
  • Her türlü işgal ve müdahaleye karşı, millet birlik olarak kendisini müdafaa ve mukavemet edecektir.
  • İstanbul Hükûmeti, harici bir baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk mecburiyetinde kalırsa vatanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü temin edecek her türlü tedbir ve karar alınmıştır.
  • Kuva-yı milliyeyi amil ve irade-i milliyeyi hakim kılmak esastır.
  • Manda ve himaye kabul olunamaz.
  • Milli iradeyi temsil etmek üzere Millet Meclisi'nin derhal toplanması mecburidir.
  • Aynı gaye ile milli vicdandan doğan cemiyetler "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adı altında birleştirilmiştir.
  • Mukaddes maksadı ve umumi teşkilatı idare için Kongre tarafından bir Heyet-i Temsiliye seçilmiştir.
Erzurum Kongresi'ni takiben bütün memleketi temsil eden böylesine önemli bir Kongre'nin özellikle Sivas'ta toplanışı, şehrin stratejik durumu ile ilgili idi. Anadolu'nun ortasında yer alan bu şehrimiz mütareke şartları gereğince İtilaf devletlerini temsilen bazı subaylar bulunmasına rağmen işgal altında değildi. Ulaşım bakırrıından Anadolu yollarının birleştiği bir kavşak durumunda idi: o günkü imkanların elverdiği ölçüde çeşitli Anadolu şehirlerine şu veya bu şekilde bağlanabiliyordu. Her ne kadar Fransızlar Adana üzerinden, İngilizler Samsun'dan şehri işgal tehdidinde bulunuyorlarsa da Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa, böyle bir işgalin düşmana çok pahalıya mal olacağını hesaplıyordu. Bütün bu avantajları yanında Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Sivas Şubesi, şehirde oldukça iyi teşkilatlanmıştı.
İşte bu şartların oluşturduğu hava içinde gerçekleşen Sivas Kongresi doğrudan doğruya Mustafa Kemal (Atatürk)'in çağrısı üzerine toplanmış , bir milli kongredir. Kongre nin 38 üyesinden 31'ini Batı ve Orta Anadolu illerinden gelen üyeler, 7'sini ise Doğu Anadolu illerini temsilen Erzurum Kongresi'nce seçilen Heyet-i Temsiliye oluşturmuştu. Böylece Batı ve Orta Anadolu illerinden seçilen delegelerle Doğu illerini temsilen gelen Heyet-i Temsiliye, Sivas Kongresi'ne memleket çapında bir genişlik ve bütünlük kazandırdı. Tarihi bir gerçek olarak belirtmek gerekir ki Sivas Kongresi'nin toplanışı sırasında da Erzurum Kongresi'nde olduğu gibi İstanbul Hükûmeti ve idarecileri büyük engeller çıkardılar. Bu sebepledir ki Ankara ve diğer bazı şehirlerimizden valilik baskısı ile delege seçilemedi. Bazı vilayetlerden seçilen delegeler de aynı baskı nedeniyle yola çıkmaktan alıkonuldu, dolayısıyla Kongre'ye iştirak edemedi.
İstanbul Hükûmeti, Erzurum Kongresi'nde yaptığı gibi Sivas Kongresi sırasında da bütün gücüyle Mustafa Kemal (Atatürk)'i tevkife yönelmişti. Anadolu'nun hemen her valisine telgraflar çekilerek Mustafa Kemal (Atatürk)'in ne pahasına olursa olsun tutuklanarak İstanbul'a gönderilmesi isteniyordu. Bunu gerçekleştirmek üzere valiliklere, mutasarrıflıklara yeni atamalar yapıldı. Fakat hiçbir idareci, şahlanan milli irade ve milli hava içinde İstanbul Hükûmetinin isteklerini yerine getirmek cesaretini gösteremedi. Bir diğer baskı ise Sivas Kongresi'nin toplanmaması için Sivas'ta bulunan Fransız Jandarma Müfettişi Brüno yapmış olduğu tehditlerdir. Vali Reşit Paşa ile görüşerek böyle bir Kongre gerçekleştiği takdirde Sivas'ın işgal edileceğini ve Kongre'nin dağıtılacağını bildirdi. İngilizler de Samsun üzerinden Sivas'ı işgal edecekleri tehdidinde bulundular. Fakat Mustafa Kemal (Atatürk)'in her güçlüğü aşan azmi önünde, bütün bu tehditler sonuçsuz kaldı.
Erzurum Kongresi, Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz Bölgelerindeki milli cemiyetleri "Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adıyla bir merkezde toplamıştı. Sivas Kongresi, bu örgüte bütün Anadolu ve Rumeli Cemiyetlerini de içine almak üzere memleket çapında bütünlük kazandırdı. Erzurum Kongresi, Doğu illerini temsilen 9 kişilik bir Heyet-i Temsiliye seçmişti. Sivas Kongresi'nce 6 kişi daha seçilmek suretiyle "Heyet-i Temsiliye" genişletilmiş, bu suretle Türkiye Büyük Millet Meclisi açılıncaya kadar memleket mukadderatında yegane söz sahibi bir kurul oluşturulmuştu. Sivas Kongresi, Erzurum Kongresi kararlarını genişleterek, bu kararlara bütün memleketi kapsayan bir nitelik kazandırması bakımından İnkılap Tarihimizde büyük öneme sahip bir Kongre'dir. üyelerinin, bütün memlekete şamil olması sebebiyle de Milli Mücadele başlangıcında Türkiye'nin mukadderatını çizen, bütün milletin tek vücut halinde birlik olduğunu dünyaya ilan eden milli bir Kongre'dir. Bunun içindir ki tesirleri Erzurum Kongresi'nden daha geniş oldu.

1920; Türkiye Büyük Millet Meclisi

1920 yılındaki ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi Binası ve Üyeleri

Sivas Kongresi'nden sonra Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa'nın amacı en kısa zamanda Anadolu'da millet temsilcilerinden oluşan bir meclis toplamak ve bu meclisin kuracağı hükûmet ile Milli Mücadele'yi bir merkezden idare etmek idi. Dahi adam, bu büyük işi gerçekleştirmek üzere Sivas Kongresi'nden sonra da Heyet-i Temsiliye Reisi sıfatıyla milli teşkilatın kuvvetlenmesi yolunda -bütün engelleri aşarak- azimle çalıştı. Bu devre esnasında Mustafa Kemal (Atatürk) ve Heyet-i Temsiliye i1e temas temini ve anlaşma zemini arayan İstanbul Hükûmeti, temsilcileri vasıtasıyla 20-22 Ekim 1919 tarihleri arasında Amasya'da onunla görüşmüş ve bir Millet Meclisi toplanmasına ikna olmuştu. Bu görüşme İnkılap Tarihimizde "Amasya Mülakatı" olarak bilinmektedir. Mustafa Kemal (Atatürk), Meclisin Anadolu'da toplanmasını istemesine rağmen, Meclis 12 Ocak 1920'de İstanbul'da toplandı. Fakat İngilizlerin ve gerekse onlara alet durumunda olan hükûmet adamlarının baskısı sebebiyle olumlu bir faaliyet gösteremedi. Sadece Erzurum ve Sivas Kongrelerinin esaslarını "Misak-ı Milli" halinde kabul ve ilan etti.
İlk Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşunun ve ilanının ardından meclis balkonundan ilk meclisin ilk başkanı olan Meclis Başkanı Mustafa Kemal Atatürk meclis üyeleri ile beraber Halkı selamlarken (23 Nisan 1920).

Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa, 27 Aralık 1919 tarihinde bir kısım arkadaşları ve Heyet-i Temsiliye üyeleri ile beraber Ankara'ya gelmişti. Artık Milli Mücadele Ankara'dan yönetiliyor, İstanbul'daki asker ve sivil birçok vatansever, Bağımsızlık Savaşında görev almak üzere Ankara'ya geliyordu. Bir süre sonra, 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul, İtilaf devletleri tarafından fülen işgal edildi; şehir yabancılar tarafından tamamen askeri kontrol altına alınmıştı. Bu şartlar altında Meclis de faaliyet gösteremeyeceğini anlayarak dağıldı; zaten bu sıralarda milletvekillerinin bir kısmı da İngilizler tarafından tutuklanmış bulunuyordu.
Mustafa Kemal (Atatürk), İstanbul'un işgali üzerine valiliklere ve kolordu komutanlıklarına talimat vererek Ankara'da toplanacak fevkalade salahiyete sahip bir meclise yeni temsilciler seçmelerini bildirdi. Seçimler sür'atle sonuçlandi. Nihayet 23 Nisan 1920'de yurdun her bölgesinden gelen millet temsilcileriyle Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. Mustafa Kemal (Atatürk), millet iradesini ve egemenliğini temsil eden bu Meclise ve onun hükümetine de başkan seçilerek artık Türk bağımsızlık mücadelesinin her bakımdan, askeri, siyasi ve sosyal lideri oldu. Ama memleketin içinde bulunduğu şartlar, kendisinin omuzlarına yüklenen görevi gerçekten çok ağırdı. Tarihten silinmek istenen bir milletin ölüm kalım savaşının, istiklal mücadelesinin liderliğini yapıyordu.

1920 - 1922; Silahlı Mücadele Zamanı


İşgal Edilen Toprakların Geri alınması

Ankara'da Millet Meclisi'nin açılması ve milli bir hükûmetin kurulması üzerine Padişah ve İstanbul Hükûmeti'de milli mücadeleyi daha geniş ölçüde zor duruma düşürme yollarına başvurmaya başlar. Anadolu'da binbir fedakarlıkla oluşturulan milli kuvvetlere karşı halife ve padişah orduları kuruluyor, başta Mustafa Kemal (Atatürk) olmak üzere Milli Mücadele kahramanları, asi sayılarak idama mahkûm edilmiş bulunuyordu. Diğer taraftan İzmir'e çıkan Yunanlılar da Anadolu içlerine doğru taarruza hazırlanıyordu. Mütareke (antlaşma) ile örgütlü ordu resmen dağıtılmış, silahları alınmış olduğundan, işgal altındaki yörelerde düşmana ancak mahalli kuvvetler ve gönüllü müfrezeler karşı koyuyordu. Bu düşman saldırılarının yanı sıra Anadolu'nun bazı yörelerinde Anzavur gibi, Çopur Musa gibi, Postacı Nazım gibi aldatılmış kişilerin elebaşılık ettiği iç isyanlar devam ediyordu.
Bütün bu iç ve dış güçlüklere, zor şartlara rağmen Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, kısa zamanda duruma hakim olarak düşman kuvvetlerine karşı çeşitli cephelerde büyük başarılar kazanmaya başladı. Doğu cephesinde XV. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir komutasındaki kuvvetlerimiz büyük başarılar kazandı. Bu bölgede Oltu, Sarıkamış ve Kars'ı işgal suretiyle sınır şehirlerimize tecavüz eden Ermenilere karşı 28 Eylül 1920'de taarruza geçilerek, merkezi Erivan'da bulunan Ermeni Cumhuriyeti ordusu mağlup edildi ve 29 Eylül 1920'de Sarıkamış, 30 Ekim 1920'de Kars tekrar geri alındı. Ermenilerin barış isteği üzerine 2/3 Aralık 1920'de Gümrü Antlaşması imzalanarak savaşa son verildi. Gürcistan'a da Ardahan ve Artvin vilayetlerimiz tahliye ettirildi.
Güney cephesinde de Adana, Urfa, Antep ve Maraş bölgelerirıde Fransız birlikleriyle mahalli kuvve'tler arasında şiddetli çatışmalar oluyordu. Sonuçta Fransızlar 12 Şubat 1920'de Maraş'tan, 11 Nisan 1920 günü de Urfa'dan çekilmek zorunda kaldılar. 21 Ekim 1921'de Fransızlarla yapılan "Ankara Antlaşması" Adana, Mersin, Gaziantep gibi şehirlerimiz başta olmak üzere diğer bazı şehirlerimizin kurtuluşuna uzandı.

Yunan İşgali

1920 yılındaki ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi Binası ve Üyeleri

Yunanlılar 1920 Haziran'ında, Ankara'da kurulan iki aylık yeni hükûmetin içinde bulunduğu güç şartlardan yararlanarak 22 Haziran 1920 günü Batı Cephesinde umumi taarruza geçmişler, büyük kısmı ile gönüllülerden oluşan kuvay-ı milliye cephesini yararak 8 Temmuz 1920 günü Bursa'yı, 29 Ağustos 1920 günü de Uşak'ı işgal etmişlerdi. Bu olaylar seyrederken Padişah ve İstanbul Hükûmeti de 10 Ağustos 1920'de İtilaf devletleriyle Sevr Antlaşmasını imzalamak suretiyle dış düşmanlarımızla birleşmiş oluyordu. Yunanlıların Batı cephesinde ilerleyişi, birçok bölgelerin kuvvet yetersizliği sebebiyle işgal edilmesi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa, cephe komutanları ile görüşmüş, artık gönüllü kuvvetler yerine düzenli bir ordu kurulması gereğini ilgililere bildirmişti. Çünkü olaylar gösteriyordu ki, milli mücadelenin başarısı, bütün kuvvetlerin tek bir otnrite altında toplanmalarına bağlı idi. Bu da milli müfrezelerin, milis kuvvetlerinin, gönüllü teşkilatların ordu içinde düzenli kıtalar haline getirilmesini gerektiriyordu. Çete halinde dağınık savaşa son verilecek, bütün milli müfrezeler ve gönüllü kuvvetler ordu içinde disiplin ve eğitime tabi tutulacaktı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal (Atatürk), Milli Savunma Bakanı Fevzi Çakmak Paşa ve Genelkurmay Başkanı ve aynı zamanda Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey (İnönü), bütün çalışmalarını düzenli ordunun gerçekleşmesine vermişlerdir. Bu aylar, milli mücadele tarihimizin gerçekten en buhranlı, en çetin aylarıdır.
1920 yılının Aralık sonlarına doğru bir çok milli müfreze, gönüllü örgüt sür'atle milli ordu içinde toplanmaktadır. Ne çare ki ellerinde bir kısım kuvvet bulunan Çerkez Ethem ve kardeşleri, Batı Cephesi kuvvetlerine bağlı kalmak istememişler, başlarına buyruk bir siyaset izleme yoluna gitmişlerdi. Bunlar, Milli Mücadele'nin güç zamanlarında başardıkları bazı işlerin verdiği şımarıklıkla bulundukları bölgelerde sivil memurları diledikleri gibi azlediyor, değiştiriyor, kendilerine göre atamalar yapıyorlardı. Batı Cephesi, tek komuta altında örgütlendikçe, düzenli kuvvetler haline geldikçe, Ethem ve kardeşlerinin huzurları daha da kaçıyor, Batı Cephesi yanında Ankara Hükûmeti'ne, hatta Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne dil uzatmaktan çekinmiyorlardı. Artık tutumları, milli hükûmete karşı bir isyan halini almıştı.
Durum gerçekten kırılgan bir haldeydi. Binbir emek ve fedakarlıkla kurulan düzenli orduda emir ve komuta birliğini temin bakımından bu sorunun, kesin şekilde çözümlenmesi gerekiyordu. Zira Ethem müfrezesi ordu içinde kaldıkça hiçbir zafer kazanılamayacağı gibi, aksine bu asi kuvvetler her başarıda orduya ayakbağı olacaktı. Bu sebeple hükûmet Çerkez Ethem kuvvetlerinin ortadan kaldırılmasına karar verdi.
29 Aralık 1920 günü Batı Cephesi Komutanı İsmet Bey (İnönü)'le Güney Cephesi Komutanı Albay Refet Bey, Çerkez Ethem ve kuvvetlerini ortadan kaldırmak üzere ileri harekete geçtiler. Kütahya yörelerinde bulunan Çerkez Ethem kuvvetleri, Batı Cephesi kuvvetlerin Kütahya'yı işgali üzerine Gediz'e çekildi. Milli kuvvetler, asileri takiple 5 Ocak 1921 günü Gediz'i de işgal edince Çerkez Ethem müfrezesi Simav yönüne çekilmek mecburiyetinde kaldı. Artık Milli Mücadele'nin en dramatik anları yaşanmaya başlar. Batı Cephesi kuvvetleri Çerkez Ethem isyanını bastırmak üzere, eski harp mevzilerinden çok uzaklaşmışlar, Gediz'e kadar ulaşmışlardır. Çerkez Ethem'i takip sebebiyle cephelerin boşaltıldığını, askerlerin mevzilerden uzaklaştığını haber alan Yunanlılar, içinde bulunduğumuz bu iç buhranı, Ankara Hükûmeti'nin bu çetin ve zor anını kendileri için büyük bir fırsat bilerek 6 Ocak 1921 günü hem Bursa, hem Uşak cephelerinden sür'atle ileri yürüyüşe geçtiler. Amaçları, Türk kuvvetlerini, zayıflayan mevzilerinde aniden bastırıp mağlup etmek, bu suretle Eskişehir ve Afyon'u ele geçirerek kendilerine Ankara yolunu açmaktı. Bu plan gerçekleştirildiği takdirde, henüz sekiz aylık milli hükûmeti doğduğu yerde boğmak, kolayca ortadan kaldırmak güya mümkün olacaktı.
Düşmanın, taarruz hedefi olarak seçtiği Eskişehir de, Afyon da askeri yönden önemli kavşaklardı. Bu şehirlerimizin elden çıkışı, önemli demiryollarının da düşman eline geçmesi demekti. Hele, Bursa ve Uşak Cephelerinden ilerleyen düşman kolları, Kütahya önlerinde birleşme imkanı bulursa, Çerkez Ethem'e karşı geride bırakılan kuvvetlerimizi de arkadan vurabilirdi. İşte mağlubiyetimiz halinde ortaya çıkacak korkunç tablo bu idi.
Düşman taarruzu ile gelişen bu kritik durum üzerine, Batı ve Güney Cephesi komutanları vaziyeti görüşerek, ister istemez Çerkez Ethem'in takibine ara vermeyi ve Kütahya ve Gediz'e kadar gelmiş olan kuvvetlerimizin büyük kısmını vakit geçirmeksizin İnönü ve Dumlupınar mevzilerine sevketmeyi kararlaştırdılar. Ancak Batı Cephesi kuvvetlerinin şimdi bulundukları Gediz ve Kütahya yöreleri ile İnönü mevzileri arasında 3 günlük bir yol vardı. Eğer Yunanlılar, bizden daha önce İnönü mevzilerine ulaşabilirlerse mukavemetsiz, Eskişehir'e kadar yol almış olacaklardı. O halde yapılacak iş, son sür'atle İnönü mevzilerine yetişerek ilerleyen düşmanı burada durdurmak olacaktı. Bu amaçla Çerkez Ethem ve kardeşlerine karşı bir kısım kuvvet, Kütahya yöresinde bırakılarak, geri kalan kuvvetler İnönü mevzilerine hareket ettirildi. Keza üç misli düşman kuvvetine karşı İnönü mevzilerini da- ha da takviye etmek üzere, Ankara'da yeni kurulmakta olan 4. Tümen de Cepheye çağrıldı. Ethem'in takibine ara vererek Kütahya'dan hareket eden 11. Tümen de 9 Ocak sabahı, İnönü mevzilerine varmıştı.
Öte yandan Yunanlılar süratle ilerleyerek, 8 Ocak 1921 günü Çivril ve Pazarcık'ı, 9 Ocak sabahı da Bilecik ve Bozüyük'ü işgal ettiler. Fakat bütün bu işgallere, güç şartlara, iki ayrı düşmanla savaş mecburiyetine rağmen sonucun zaferle biteceği hususunda başta Mustafa Kemal (Atatürk) olmak üzere Millî Mücadele liderlerinin inançları asla sarsılmamıştı. Mustafa Kemal (Atatürk), 8 Ocak 1921 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden şunları söylüyordu: "Efendiler! Dahilde ve hariçteki düşmanlarımız ister çok, ister az olsun, faaliyetlerinin genişliği ne olursa olsun, kesin başarı, son başarı meşru bir ama izleyenlerde olacaktır."

Birinci İnönü Zaferi ve Kontrolün Sağlanması

Birinci İnönü Muharebesi sırasında Türk Ordusu'nun cephelerdeki vaziyeti ve harekat yolu

9 Ocak 1921 günü öğleden sonra Yunanlıların Bozüyük yönünden şiddetli taarruzu ile başladı. Ufak bir köyden ismini alan İnönü, şimdi Türk Kurtuluş Savaşında dönüm noktası olacak bir muharebeye sahne oluyordu. Ve yıllar sonra bu muharebeyi idare eden komutana, Atatürk tarafından "İnönü" soyadı verilecekti. Muharebenin ilk günü Batı Cephesi kuvvetleri ile Yunanlılar arasında çok çetin çarpışmalar oldu. Yunanlıların her taarruzu, karşı taarruzla cansiperane püskürtülüyor, ilerlemelerine imkan verilmiyordu. İnönü mevzilerinde boş cepheler yerine, Türk kuvvetlerinin piyade ve topçu ateşiyle karşılaşmaları, onlar gerçekten şaşırtmıştı.
Birinci İnönü Zaferi'nin ardından Albay İsmet Paşa

Muharebe, 10 Ocak günü de sabahtan akşama kadar bütün şiddetiyle devam etti. Bu sabah, Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey (İnönü) de Gediz'den muharebe meydanına gelmiş, savaşı bizzat ateş hattında idareye başlamıştı. Bir ara bir alay kadar düşman kuvveti, mevzilerimizdeki bir boşluktan istifade ederek Batı Cephesinin karargahı bulunan İnönü istasyonunun kuzevine kadar sokulmaya muvaffak oldu. Bu kritik vaziyet karşısında cephe karargahı istasyondan alınarak süratle İnönü köyüne nakledildi ve cephenin bu kesimi kuvvet kaydırarak takviye edildi.
Askerlerimiz bugün de, aralıksız devam eden düşman taarruzlarını, bir an gerilemeksizin göğüslüyorlar; Yunanlıların ilerlemesine imkan bırakmıyorlardı. Şüphesiz ki ordumuz, bu taarruzlar karşısında ağır zayiat veriyor; ama canından aziz bildiği kutsal vatan topraklarını her ne pahasına olursa olsun, savunmadan geri kalmıyordu. En nihayet tükenen, gücü kırılan düşman oldu. 2 gündür devam eden taarruzlarından bir başarı elde edemediğini, edemeyeceğini anladı. Artık bu safhada onlar için yapılacak bir şey vardı: Geri çekilmek! Gerçekten Yunan kuvvetleri,10 Ocak 1921 gecesi verdikleri kararla 11 Ocak günü sabahından itibaren Bursa yönünde geri çekilmeye başladılar.
Elde edilen bu zaferin ardından Mustafa Kemal (Atatürk), 11 Ocak 1921 tarihinde Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey (İnönü) ve beraberindeki kahraman askerlerimize hitaben şu telgrafı çekmiştir :
"Bu başarının, mukaddes topraklarımızı düşman istilasından tamamen kurtaracak olan kesin zafere hayırlı bir başlangıç olmasını Allah'tan diler, Batı Cephesinin bütün subay ve erlerini kazandıkları bu zafer dolayısıyla tebrik ederim".

Mustafa Kemal (Atatürk)'in dediği gibi Birinci İnönü Muharebesi'nin zaferle sonuçlandırılması kesin zafere hayırlı bir başlangıç niteliği taşımaktaydı.
Birinci İnönü Zaferi içerde ve dışarda büyük etkiler yarattı; büyük siyasi gelişmelere sebep oldu. Bu zaferden sonradır ki, ümitsizlikler boğulmuş, yeni kurulan devlet, sarsılmaz temeller üzerine oturmaya başlamış, 20 Ocak 1921 günü ilk Anayasamız, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilmişti. Yine bu zaferle içerde asayiş ve güven sağlanmış, muntazam ordu kurma çalışmaları daha da kolaylaşmıştı.
TBMM Başkanı Mustafa Kemal cepheye mühimmat taşıyan halkla beraber sohbet ederken (6 Mart 1921).

Birinci İnönü zaferinin dışardaki etkileri de önemliydi. Bu zaferle düzenli ordu, düşman karşısında ilk sınavını veriyor, dost ve düşman önünde yenilmez iradesini sergiliyordu. Bu zafer, yabancı devletlere de artık, milli hükûmetin hatırı sayılır bir varlık olduğunu gösteriyordu. Bu gelişmeler sebebiyledir ki İtilaf devletleri, 21 Şubat 1921'de toplanan Londra Konferansı'na İstanbul Hükûmeti i1e beraber Ankara Hükûmeti'ni de çağırdılar. Ancak zaferin gerçek sahibi Ankara Hükûmeti idi. Bu sebeple Ankara delegeleri, Osmanlı heyeti içinde yer almayıp milli davayı savunmak üzere ayrı bir ekip oluşturdular. O kadar ki Osmanlı baş delegesi Sadrazam Tevfik Paşa, konferansta söz hakkını Ankara Hükûmeti temsilcilerine bırakmak mecburiyetinde kaldı. İşte bu gelişmeler sonucu İtilaf devletleri yeni bir barış teklifi hazırlamak zorunda kaldılar. Yine Birinci İnönü zaferinin milli hükûmete kazandırdığı dış itibar sayesinde 16 Mart 1921 tarihinde Sovyet Rusya ile "Moskova Antlaşması" imzalandı. Londra'da da Fransa ve İtalya ile barış yolunda bazı müzakereler oldu.

Çerkez Ethem İsyanı

Çerkez Ethem

Birinci İnönü Muharebesi'nin zaferle sonuçlandırılmasından sonra Mustafa Kemal (Atatürk) başkanlığındaki TBMM, artık ayak bağı olmaya başlayan Çerkez Ethem ve emrindeki askerler'in biran önce zaptedilmesini istiyordu. Çerkez Ethem, TBMM'nin yetkileri hiçe sayıyor, düzenli ordu fikrine karşı çıkıyor, hakim olduğu bölgelerde kendi istek ve emirlerinin yerine getirilmesini sağlıyor hatta bu bu uğurda; Yozgat Ayaklanmasını bastırdıktan sonra dönemin Ankara Valisi olan Yahya Galip Bey'i bu ayaklanmanın nedeni ve başındaki isim olduğunu öne sürerek, yargılanması için bulunduğu Yozgat iline çağırmış ancak Mustafa Kemal (Atatürk) tarafından bu isteği reddedilmiş, Asker toplama yetkisini bizzat kendi üzerine almış ve asker toplamış, Ordu yetkilerini TBMM'ye verilmesini öngeren Başkumdanlık yetkisine karşı çıkarak düzenli ordu oluşumuna karşı çıkmak ve bir çok kendi başına iş yapma anlamına gelebilecek düzeni tehdit eden fiiller işlemesi nedeniyle Çerkez Ethem, Kardeşleri ve emirlerindeki askerlerin bir an önce kontrol altına alınması gerekliydi.
Öncelikle Batı Cephesi Komutanlığı isyancıların teslim olmalarını ister ancak Çerkez Ethem ve beraberindekilerin böyle bir niyeti yoktur. Bunun üzerine İsmet Bey (İnönü) ve Refet Bey yaklaşık 5.000 kişilik bir kuvvet ile Gediz-Kütahya üzerinde bulunan isyancı Çerkez Ethem ve kardeş Tevfik Bey'in emri altındaki ordunun üzerine yürümeye başlar. Yaklaşık 2.000 kişilik isyancı grup etkisiz hale getirilmiş Çerkez Ethem ve kardeşleri çareyi Yunanlılara sığınmakta bulmuştur.

İkinci İnönü Zaferi ve Hakimyetin Tamamiyle Sağlanması

İkinci İnönü Muharebesi sırasında Türk Ordusu'nun cephelerdeki vaziyeti ve harekat yolu

TBMM Başkanı Mustafa Kemal, İkinci İnönü ile beraber Ankara Anlaşması'nın görüşmeleri için gelen Fransız Bakan Franklin Bouillon ve Bnb. Sarou Eskişehir'i ziyareti sırasında tören kıtasını denetlerken.

Yunanlılar, Birinci İnönü Mağlubiyetini hem hazmedememiş hemde ders çıkaramamış olacakki kısa süre sonra; 23 Mart 1921 günü aynı cephelerden tekrar hucuma girişti. 27 Mart 1921 günü Yunanlıların İnönü mevzilerine taarruzu ile başlayan, İkinci İnönü muharebesinde de düşman taarruzları birincisinde olduğu gibi durduruldu. 31 Mart 1921'de Batı cephesi kuvvetlerinin karşı taarruza geçmesi sonucu Yunanlılar geri çekilmeye başladılar. Nihayet 1 Nisan 1921 günü binlerce ölü ile doldurdukları muharebe meydanını tekrar terketmek zorunda kaldılar. Bu suretle Batı cephesinde düşmana karşı İkinci İnöntı Zaferi adını alan bir büyük başarı daha kazanıldı. Mustafa Kemal (Atatürk), Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa'ya gönderdiği kutlama telgrafında: "Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin ters talihini de yendiniz!" diyordu.

Mustafa Kemal (Atatürk), 1921 Nisan ayında İkinci İnönü Muharebesi'nde düşmanın yenilgiye uğratılarak zafer elde edilmesinden sonra İsmet Bey (İnönü) aracılığı ile mücadele vermiş tüm orduya telgraf çekerek şu sözleri içeren bir tebrik mesajı göndermiştir :
"Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin ters talihini de yendiniz!".


Kütahya-Eskişehir Savaşları

Fakat düşman Yunan ordusunun vaz geçmeye niyeti yoktur. Akdeniz(Egedenizi) kıyısı boyunca birliklerini tutan düşman yeni takviyelerle tekrar karşı taarruza geçmek için beklemeye koyulur. Savaşların vermiş olduğunu bedensel yorgunluk artık Türk ordusunda belirmeye başladığını gösteren bir savaştır. Düşman Yunan ordusu hazırlıklarını tamamlamış ve 1921 yılının 10 Temmuz günü tekrar taarruza başlamıştır. Yer yer büyük çatışmalara sahne olan taarruz sırasında Yunan ordusu sayıca ve malzeme anlamında üstünlüğünün de vermiş olduğu avantaj ile Türk ordusu ağır kayıplar verdi ve netice itibariyle başta Afyon, Eskişehir, Kütahya ve Bilecik olmak üzere bir çok toprağımız düşmanın eline geçmiştir. Türk tarafında verilen şehit sayısı ise 40.000'in üzerindedir ve birçok araç-gereç kaybıda yaşanmıştır.
Mustafa Kemal, İsmet Paşa ve Süvari Tümen Komutanı Binbaşı İbrahim Çolak Çankaya'da (4 Haziran 1921).

Kütahya - Eskişehir Savaşları sırasında Türk Ordusu'nun cephelerdeki vaziyeti ve harekat yolu

Cepheden gelen bu kaygı verici gelişmeler üzerine, 18 Temmuz 1921 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal (Atatürk), Ankara'dan Karacahisar'daki Batı Cephesi Karargahına geldi. Takviyeli kuvvetlerle gelişen Yunan ilerleyişi karşısında, o günkü şartlar altında imkanları sınırlı Türk ordusu için daha da ileri kayıpları önlemek üzere yeni bir strateji tesbitine gerek gördü ve Cephe Kumandanı İsmet Paşa'ya şu direktifi verdi : "Orduyu, Eskişehir'in kuzey ve güneyinde topladıktan sonra, düşman ordusuyla araya bir mesafe koymak lazımdır ki, orduyu derleyip toparlamak ve güçlendirmek mümkün olabilsin. Bunun için Sakarya'nın doğusuna kadar çekilmek yerindedir!" Bu tavsiye görüntüsündeki emrin üzerine Musafa Kemal'in belirttiği strateji uygulandı ve Batı Cephesindeki Türk ordusu geri yürüyüşe geçerek 25 Temmuz 1921'de tamamen Sakarya Nehri'nin doğusuna çekildi. Bu karar, harp yönetimi bakımından isabetli bir davranıştı; zira kayba uğrayan, azalan kuvvetlerimizin, tutunduğu mevzilerde tazelenen taarruz gücün karşı çekilmeksizin uzun sure direnişi daha büyük kayıpların sebebi olması muhtemeldi.
Bakanlar Kurulu ise önlem amacıyla Meclisi Ankara'dan Kayseriye taşınması konusu üzerine karar almış ve Büyük Millet Meclisi'nin onayının alınması için gizli bir oturum yapılması kararlaştırılmıştı. Bu toplantının gizli konusu olan birliklerin Sakarya'nın doğusuna çekilmiş olması ve Meclis'i, Ankara'dan Kayseri'ye taşıma düşüncesi Mebuslar tarafından tepkiyle karşılanmış : "Biz buraya kaçmayamı geldik" sesleri hep bir ağızdan duyulmaya başlanmıştır. Meclis, tahliyenin aksine Ankara'nın müdafaasına, bunun için gerekli hazırlıkların yapılmasına karar verdi.


buse isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Tag Ekle
atatürkün, hayatı, sivil


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Sizin Yeni Konu Acma Yetkiniz var yok
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Kapalı
Refbacks are Kapalı




RSS Powered by vBulletin® Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, vBulletin Solutions, Inc.
Şu Anki Saat: 13:06
kocaeli escort bursa escort bursa escort bursa escort bursa escort karşıyaka escort çankaya escort tuzla escort seks hikayeleri seks filmi izle sincan escort kızılay escort rus escort etlik escort izmir escort izmir escort izmir escort istanbul travesti eryaman escort etlik escort Anadolu Yakası Escort Kartal escort Kurtköy escort Maltepe escort Pendik escort Kartal escort altyazılı porno şişli escort istanbul escort mecidiyeköy escort beşiktaş escort taksim escort fındıkzade escort çapa escort fatih escort topkapı escort escort şişli escort bayan bayrampaşa escort merter escort escort mecidiyeköy bursa escort bursa escort bursa escort bursa escort bursa escort alt yazılı porno Casibom Casibom Casibom Giriş Casibom Yeni Giriş Onwin gaziantep escort bayan gaziantep escort seks hikayeleri gaziantep escort Canlı bahis siteleri escort escort escort travestileri travestileri Escort Escort bayan Escort bayan bahisu.com girisbahis.com etlik escort etimesgut escort istanbul Escort istanbul Escort Acıbadem Escort Ataşehir Escort Bostancı Escort Göztepe Escort Kadıköy Escort Kartal Escort Kurtköy Escort Maltepe Escort Ankara escort bayan Escort ankara Escort ankara Escort eryaman Keçiören escort Escort ankara Sincan escort bayan Çankaya escort bayan antalya rus escort