ULUSALARARASI SINIFLANDIRMA
«Özürlü» terimi, bedensel veya zihinsel yeteneklerinde irsî olan veya olmayan bir nedenle kusur bulunan ve toplumsal veya bireysel normal yaşamın gereklerinin tümünü veya bir bölümünü kendi başına yerine getiremeyen insanları ifade eder.
Birleşmiş Milletler tarafından, Özürlü Kişiler Bildirgesiyle benimsenen bu tanımlama, çeşitli özür tiplerinin sınıflandırılmasını sağlar. Sınıflandırma, Dünya Sağlık Örgütü’nün desteğiyle, profesör Philip Wood’un çevresinde toplanmış bir ekip tarafından gerçekleştirilmiştir. Yetersizliklerin, Yeteneksizliklerin ve Özürlerin Uluslararası Sınıflandırılması adlı çalışma 1980 yılında yayımlanmıştır. Bu çalışma bazı bölümlerinin eleştirilmesine karşın, günümüzde hükümetlerin ve hukukçuların başvurduğu bir kaynaktır.
Bu sınıflamada, organlarda görülen zedelenmelerle ortaya çıkan yetersizlik; bedenin bir bölümünün kullanılamaz hale gelmesiyle ortaya çıkan yeteneksizlik, toplumsal çevreyle (aile, okul, iş yeri,
vb.) ilişki kurmada görülen zorlukla ortaya çıkan özür terimleri birbirinden ayrılmaktadır.
Yetersizlik, «insanın yaşamsal özünde bir eksiklik meydana gelmesi yahut psikolojik, fizyolojik veya anatomik yapılarından birinde görülen her türlü bozulma» olarak tanımlanır. Dolayısıyla duyumsal bozukluklar (duyma, görme), hareket bozuklukları (sinir sisteminin bozulması, miyopati gibi kas hastalıkları), kronik hastalıklara bağlı bozukluklar (romatizma, şeker hastalığı, kalp yetmezliği) bu kategoriye girer. Bu listeye akıl bozukluklarının da eklenmesi gerekir. Bunlar, yakın zamana kadar «kronik zekâ geriliği» adı verilen durumlar (entelektüel yeteneklerde görülen bozulmalar) veya beden işlevlerinden birinin yerine getirilmemesiyle ortaya çıkan hastalıklar olabilir.
Yeteneksizlik, farklı durumlardan kaynaklanabilir. îrsî olabildiği gibi, doğum sırasında ortaya çıkan bir bozukluktan, bir hastalıktan veya bir kaza sonucu (savaşın, iş kazalarının veya trafik kazalarının yol açtığı sakatlanmalar bu kategoriye girer) meydana gelebilir.
Yeteneksizlik, «bir etkinliği belirli bir biçimde veya bir insan için normal kabul edilebilecek sınırlar içinde yerine getirebilmeyi önleyen kısmî veya toptan bir yetersizlik hali» olarak tanımlanır. Yetersizliğin kökenlerinin çok çeşitli olduğu göz önünde bulundurulacak olursa, burada söz konusu olan, davranış ve iletişim bozukluklarının tamamıdır. Bunların içine özellikle hareket etme bozuklukları, kendi bedeninin gerektirdiği bakımı yerine getirememe ve daha genel olarak herhangi bir etkinliği kendi başına yapamama girer (dil ve konuşma bozukluklarının da yetersizlik tanımına girdiğini hatırlatalım). Bu yeteneksizlikler ve bunları meydana getiren yetersizlikler geçici veya sürekli olabileceği gibi düzeltilebilir veya düzeltilemez de olabilir; ayrıca gelişmeleri ilerleyen veya gerileyen türde olabilir.
Özür, «birey için toplumsal bir dezavantajdır. Bu dezavantaj bireyin yetersizliğinden veya yeteneksizliğinden kaynaklanır ve yaş, cinsiyet ve sosyo-kültürel öğeler göz önüne alındığında toplum içinde normal kabul edilen bir rolün yerine getirilmesini sınırlayan bir durum» olarak tanımlanır. Sınıflamada yedi tür özür yer alır. Bunlar, kendileri de tamamlayıcı olan üç ana grup altında toplanabilir: Bedensel bağımsızlık özürleri (yönelme duyumu eksikliği, hareketlerin sınırlı olması), toplum yaşamına katılımı engelleyen özürler (yukarıda sözü edilen fizyolojik bozukluklara, «karakter» bozuklukları adı verilenleri de eklemek gerekir) ve bunların sonucu olarak ekonomik bağımsızlık özürü (bir mesleği yapamama) sayılabilir.
Ağırlığın yaygın olarak özür ve özürlü kavramlarına verilmesi normaldir. Bunlar, yetersizlikleri olan insanların toplumla kurduğu ilişkileri en çok etkileyen öğelerdir. Yetersizliklerin kökenini oluşturan organ zedelenmeleri tıbbî tedavi (belki ayrıca psikiyatrik tedavi) gerektirir; buna karşılık özürler önlem almayı, parasal yardımı gerektirmekte ve bunların hukukî bir temele oturtulmaları gerekmektedir. Böylelikle daha önce sözü edilen soruna dönülmüş olmaktadır: özürlüler, genel toplumsal bir sorun oluşturmaktadır.
Bir başka sorun da göz önünde tutulabilir: özürün, bu özüre maruz kalan kişinin yaşıyla olan ilişkisi. Bu gibi insanlarla ilgilenmeyi karar altına alan toplumun ve bu görevin yerine getirilmesini gerçekleştirmesi gereken hükümetlerin görüşüne bağlı olarak, yaşlı bir insanla bir çocuğa uygulanacak önlemler farklı olabilir. Özürlüler arasında üç farklı yaş grubu ayırt edilir: çocuklar ve yeni yetmeler; erişkinler (20 yaşından başlayarak veya söz konusu kişi evli ve bir meslek sahibiyse 16 yaşından başlayarak); «üçüncü yaşa» giren kimseler (bunlar emeklilik yaşına gelmiş, giderek uzayan yaşlılık döneminde çoğu kez çeşitli hastalıklara yakalanan veya örneğin Alzheimer hastalığı gibi yeni bozukluklarla karşılaşan kimselerdir).
Bunların dışında kullanılan «uyumsuzluk» terimini de hatırlatalım. Bazı yazarlar tarafından kullanılan (François Bloch-Laine’nin 1967 raporunda, Rene Lenoir’ın «Dışlananlar, İki Fransızdan Biri» [Les Exclus, Un Français sur Deux, 1974] adlı kitabında) bu terim, özür kavramını doğrulayan bir kavramdır, çünkü bedensel bakımdan uyumsuz olanları ve «zihinsel debiller»i kapsadığı gibi toplumsal uyumsuzlar kategorisine uyuşturucu bağımlılarını, alkol bağımlılarını, suçluları ve toplum dışına itilmiş kişileri de sokmaktadır. Resmî dilde uyumsuzluk daha çok, günlük ilişkilerinde ve okul yaşamında önemli zorluklarla karşılaşan çocukları ve yeni yetmeleri belirtmek için kullanılmaktadır.